Whatsapp İhbar Hattı0537 893 2727

Enflasyon nedir ne değildir?

Kelime olarak şişme anlamına gelen, misal askeri araçlarda kullanılan central tire inflation system (merkezi teker şişirme sistemi), enflasyon en basit haliyle...

Enflasyon nedir ne değildir?
2 Haziran 2019 MyGaziantep

Kelime olarak şişme anlamına gelen, misal askeri araçlarda kullanılan central tire inflation system (merkezi teker şişirme sistemi), enflasyon en basit haliyle bir ekonomideki toplam ürünlerin ortalaması içinde fiyat düzeyinin genel olarak artması anlamına gelir.

Bu genel tanım tabii ki birçok kez verildi ama ben izninizle daha çok enflasyonun oluşum mekanizmasına, işin biraz daha derinine inmek istiyorum. öncelikle ekonominin işleyişine odaklanalım.

Okumaya üşenenler için bu yazıyı tek cümleyle şöyle özetleyebilirim. enflasyon, üretim verimliliğinin paranın dolaşım hızına yetişemediği durumda ortaya çıkan bir sonuçtur. Bu yetişememe durumu kimi zaman talep üzerinden kimi zamansa maliyet üzerinden enflasyon yaratır.

Aslında ekonomide temel olarak 3 aktör vardır ki bunlar halk yani biz, şirketler ve bankalardır. Para sürekli bunlar arasında el değiştirir. Eğer bu değişim çok hızlı olursa paranın dolaşım hızı yüksek demektir, yavaş olursa yavaş demektir. Kısacası, ortada paranın banka-hane halkı-şirketler arasında dolanıp durduğu bir havuz var. Devlet ise vergilerle bu havuzdan para çekerken, yatırım, cari transferler ve memur maaş ödemeleri ile bu havuza para ekliyor. Toplamda bakıldığında, devlet bütçe açığı vermişse denebilir ki devlet bu havuza borçlanarak para eklemiş havuzda dolanan suyu hızlandırmış.

Mamafih, unutmamak gerekir ki makroekonomi aslında küçük küçük mikroekonomilerin toplanmasıyla oluşuyor. Yekun hızlanmış olabilir ama bu özellikle gelir transferinin olduğu vergilendirme politikası içinde lokal yavaşlamalara yol açabilir.

Bunu biraz açalım, diyelim ki devletin sosyal yardım harcama bütçesi 50 milyar lira olsun, tamamen uydurdum sayıyı. Bu aslında bir gelir transferidir. Karşılıksız, yani herhangi bir ekonomik aktivite olmaksızın, verilen bu 50 milyar liralık yardım vergilendirme yoluyla bir gelir transferi içinden geçirilerek ihtiyaç sahibine devlet tarafından ulaştırılır.

Şimdi en başta dediğim konuyu tekrar hatırlatayım, makroekonomi aslında küçük küçük mikroekonomilerin toplamından oluşur. Devlet bütçesinin bu 50 milyar liralık yardımı, 10 milyarı piyasadan borçlanarak, 40 milyarı da kurumlar vergisi artışıyla finanse ettiğini varsayalım. Teoride biz alt kırılım yerine toplama bakarsak, devlet bütçesinin açık verdiğini ve bunun ekonomiyi hızlandırdığını düşünürüz.

Peki gerçekte olan da bu mudur?

Hayır değildir. Buradaki yanılgı farklı sektörlerde oluşan verimlilik farkları ile bu farkların enflasyon sadece talepten oluşur yanılgısından kaynaklanır. Şöyle düşünelim, sosyal yardım ya da inşaat yatırımı olsun fark etmez. Ek vergiyi salarak finanse ettiğiniz sektördeki verimlilik yatırımı veya yardımı, gerçekleştirdiğiniz sektördeki verimlilikten yüksek olmak zorundadır. Neden?

Çünkü aksi durum hasıl olsaydı, vergi salmanıza rağmen oradan o vergiyi toplayamazdınız. Vergiyi salmak, direkt olarak vergi gelirini artırmak anlamına gelmez. Verginin salındığı sektördeki verimlilik azalmasına rağmen, vergi gelirini artıracak kadar yüksek verimliliğe sahip olmak zorundadır ki düşük verimliliğe sahip olan sektördeki harcamayı devlet yapabilsin. Aksi geçerli olsa zaten devletin finansman sorunu olmazdı.

Verimliliği belki açıklamalıyım. Verimlilik toplam verimlilik ama daha özelde bir sektördeki verimlilik olarak ele alınırsa, o sektörün ürettiği cironun, kullandığı beşeri sermaye+operasyonel giderler+eğer varsa kullanılan kredi toplamına bölünmesiyle elde edilebilir belki ama verimlilik daha özelde aslında cironun içindeki katma değerde saklıdır. Buna vafök diyen var, yani vergi amortisman faiz öncesi kar.

Ben bu kavramı şöyle eksik buluyorum. Bir sektörde, ucuz iş gücünü kullanıp, lokasyonu şehir dışına taşıyıp, öz sermayeyle iş yaparak yüksek verimliliğe kağıt üzerinde ulaşabilirsiniz ama pratikte ulaşamazsınız. Belki ben literatürün dışına çıkıyor olabilirim zira bir ekonomi eğitimi almadım. Bu klasik tanımıyla verimlilik ekonomik büyüme sağlayacaktır ama kalkınma sağlayıp sağlamayacağı kısmı bilinemez.

Bunun bilinmesi için, o sektörün üretim girdileri içerisinde kullandığı katma değerin daimi bir şekilde sektör içinde bilgi üreterek yükseltilip yükseltilmediğinin bilinmesi elzemdir. Konudan sapmamak için bunun detayına girmeyeceğim ama sektörler arasındaki verimlilik farklarını anlatabildiğimi düşünüyorum.

Bu yüksek verimlilikten devlet elbette vergisini alacaktır zira devlet o sektördeki firmalara egemenlik sürdüğü, yani meşru şekilde şiddet kullanma tekeline sahip olduğu topraklarda, iş yaptığını hatırlatmaktadır. Vergi bu yüzden alınır/alınabilir/salınır.

Şimdi başa geri dönelim. Küçük küçük mikroekonomilerden makroekonomiye gidiyoruz. Vergilendirme politikası ile verimlilik oranları farklı olan sektörler arasında devlet gelir transferine yol açıyor. Biz toplamda bakıldığında bütçe açığında artış gördüğümüzde, başta dediğim havuza devletin borçlanarak daha çok su yani para akıttığını görüyoruz ama bu verimlilik farkları dikkate alınsa mesela, paranın daha yüksek dolaşım hızına daha düşük enflasyonda çıkabildiğini görebilirdik.

Bu nasıl olurdu? Bu, verimliliği yüksek olan sektörün vergi yükünün düşürülerek katma değer üretiminin başlatılmasıyla mümkün olurdu. Bu anlayış vergilendirme politikasına hakim kılınsaydı, küçük küçük mikroekonomilerden oluşan makroekonomide verimlilik hızı giderek yükselen bir toplam üretim yapısı olduğunu görürdük.

Size bir sır vereyim. toplam üretim yapısının verimliliği yüksek olan ekonomide paranın dolaşım hızını artırırsanız enflasyon artmayabilir ya da beklenenden daha yavaş artabilir. Bu bağlamda enflasyon için diyebiliriz ki, üretim verimliliğinin paranın dolaşım hızına yetişemediği durumda ortaya çıkan bir sonuçtur. Üretim verimliliğinin zamana bağlı türevi ise maliye politikasının vergilendirme yönteminden karşılaştırmalı olarak, para politikasının dinamiklerinden ise kümülatif olarak etkilenir.

Çünkü para politikasında faiz oranı doğal akışında regülasyonlar haricinde sektörel olarak etkilenmez. Mesela mevduat faizini bankalar sizin siyasi görüşünüze göre vermezler, piyasa şartlarına göre verirler. Devlet bankalarının düşük faizden konut kredisi vermesini açıkçası ben para politikası enstrümanı olarak görmüyorum, maliye politikası enstrümanı olarak görüyorum çünkü sektörel imtiyaz devreye giriyor.

İşte enflasyon, paranın dolaşım hızı artırıldığında üretim verimliliğin buna yetişememesi durumunda iki kalem üzerinden ortaya çıkıyor. Bunların ilki talep enflasyonudur. paranın artan dolaşım hızı birim zamanda bireylerin ellerinde daha çok paranın bulunmasına yol açıyor. Denebilir ki bu artan hız tasarrufa da yönelebilir neden talebi artırsın. Öyle olsaydı zaten paranın dolaşım hızı işin en başında artmazdı çünkü ortada dolaşan para miktarı azalacağı için dolaşım hızı da düşük olurdu. Bunu şuna benzetebilirsiniz, daha önce verdiğim yemek kazanı deneyinde emisyonu kazanın içindeki su miktarı olarak düşünün. Eğer kazanın içindeki suyu azaltırsanız, suyun hızını artırmak için kazanı daha büyük kepçeyle ve de daha hızlı çevirmek zorunda kalırsınız.

Her neyse, birim zamanda bireylerin ellerindeki paranın miktarındaki bu artış harcama isteğinin arttığının bir göstergesidir ama üretim eğer daha verimli bir yapıya kavuşmadıysa, birim zamanda üretilen mal miktarı birim zamandaki para miktarı kadar artmaz. Bu durumda da talep nedenli enflasyon oluşur.

Eğer bir ülkede ihracat=ithalat=0 gibi bir durum varsa, yani ülke tamamen dışa kapalı bir ekonomiyse, paranın artan dolaşım hızının toplam enflasyon ve alt kırılımları üzerinde sadece talep enflasyonu yarattığını,

Eğer bu ülkede ihracat=ithalat≠0 gibi bir durum varsa, bu durumda enflasyon üzerinde bazı küçük küçük mikroekonomiler üzerinde maliyet enflasyonu da olmakla beraber, bazı küçük küçük mikroekonomiler üzerinde de negatif maliyet enflasyonu olduğunu bunların birbirlerini dengeleyerek toplam enflasyon üzerinde sadece talep enflasyonu yarattığını söyleyebiliriz.

Bildiğiniz gibi yukarıdaki iki durum da, memleketimiz için geçerli değildir. İlki geçerli değildir çünkü biz dışa açık bir ekonomiyiz, ikincisi geçerli değildir çünkü sürekli dış ticaret açığı veriyoruz. Peki bizim gibi bir ekonomide, toplam verimlilik düşükken paranın artan dolaşım hızı nelere yol açar?

Talep enflasyonuna olan etkileri aynen geçerlidir. Bununla beraber maliyet enflasyonu da oluşur. Şöyle ki, paranın artan dolaşım hızı birim zamanda ortalama bireyin cebindeki paranın artması demektir. Dolayısıyla, artan bu hız daha çok harcama isteği anlamına gelir ama şunu da akılda tutmak lazım ki küçük küçük mikroekonomiler üretim tarafında ayrı olsalar da, tüketim tarafında bütünleşiklerdir. Çünkü sabit toplam talepte, ki paranın dolaşım hızı sabit olduğu sürece toplam talep sabittir, birine artan talep diğerine azalan talep anlamına gelir.

Dış ticaret açığı veren ekonomimizde, paranın artan dolaşım hızı nedeniyle artan toplam talep, yani o küçük küçük mikroekonomilerin ağırlıklarına göre talepleri toplamı, sadece iç üretimdeki mallara olan talebi değil aynı zamanda dış ticarete konu olan mallara olan talebin de artması demektir. Hatta öyle ki, bir ülkedeki dış ticaret açığı/milli gelir oranı yükseldikçe artan toplam talepteki ağırlık dış ticarete konu olan mallara kayacaktır.

Bu durumda, dış ticarete konu olan mallara karşı olan talebin artışı o malları alabilmek için gereken dövize olan talebin de artışı anlamına gelecektir. Bu da o malların satıldığı para biriminin değerini talebin olduğu ülkenin para birimine karşı kuşkusuz artıracaktır. İşte bu artış özellikle petrol fiyatlarının yerel para cinsinden karşılığı üzerinden diğer küçük küçük mikroekonomilerdeki üretim masraflarının artması anlamına gelecektir.

Öyle ki, küçük küçük mikroekonomide bir talep artışı olmamasına rağmen, o mikroekonomideki üretim maliyetlerinin artması nedeniyle fiyat düzeyinde bir artış yaşanmasına yol açacaktır. Bu da o sektör içindeki verimlilik oranı düşük bazı firmaların bu maliyetleri üstlenememesi nedeniyle sektörden çekilerek toplam üretimi düşürmesi anlamına gelir. Haliyle talep sabitken üretimi azaltırsanız, o hizmetin/malın da fiyatı artacaktır. Bu da maliyet enflasyonu demektir.

Kaynak : paraanaliz.com

Yorumlar (0)

Yorum Yaz